2013 yılında Mucahiddin Şentürk tarafından 17 Ağustos felaketini yaşayan Sakarya halkının, doğal afetler sonrası kader anlayışını algılama biçimi araştırıldı.
Kelam ilminin ana konularından olan kader inancı ile ilgili Sakarya halkının anlayış seviyesi, kavrayış düzeyi ve onların üzerindeki inancın etki boyutunu incelemek üzere ankete katılan 308 deneğe sorulan;
“Sakarya depremi kaderimiz miydi?” sorusuna; 228 denek Evet (%74), 28 denek Hayır (%9,1), 52 denek Belki (%16,9) cevabını verdi.
“Depremde vefat edenlerin ömrü zaten bitmiş miydi?” sorusuna deneklerin %37,0’ı “Evet, onların vadesi dolmuştu, ancak ölümlerine çarpık kentleşme ve tedbirsizlik neden olmuştur.” cevabını vererek konuya yaklaşımını sergilenirken %31,8’i “Evet, onların vadesi dolmuştu, deprem olmasaydı, bir başka nedenden dolayı öleceklerdi.” görüşünü kabul etmiştir. Bu ise cebri bir anlayışın ürünüdür. “Ömürlerinin bitip bitmeyeceği bilinemezdir.” cevabını verenlerin oranı ise %19,5 oldu.
2013 yılında yapılan bu araştırmanın sonuç bölümünde:
“Sakarya halkı, yakın bir zamanda büyük bir deprem felaketi yaşamıştır. Günümüzde bile hala izlerini taşımaktadır. İnsanların yaşadıkları olaylar ve maruz kaldıkları hadiselere göre dinî anlayışlarında şekillenme olduğu genel bir kabuldür. Zira birey ve toplumlar, edindikleri tecrübeler doğrultusunda, anlayış, his ve idraklerine boyut kazandırmaktadırlar.
Büyük bir deprem yaşayan halk kitlesinin, depremden hemen sonra ile aradan yıllar geçtikten sonraki algılayış biçimlerinde bazı değişikliklerin olması da, insanlık serüveninin doğal bir sürecidir. Bu doğrultuda halkın kader anlayışının irdelenmesinde dikkat çeken sonuçlar göze çarpmaktadır.
Halkın % 87 gibi büyük kesiminin kader inancına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Sakarya depreminin kaderimiz olduğu ile ilgili veriye bakıldığında bu oran düşüklük göstererek, % 74 çıkmaktadır. Bunun nedenleri arasında, depremi yaşayanlar ile yaşamayan veya başka bir ilden göç edenlerin mevcudiyeti olduğu kanaatindeyiz.
Doğal felaketler sonucu hayatını kaybeden insanları, tedbirsizlikleri dikkate alınmakla birlikte, daha çok duygusallığın etkisi görülmektedir. Bu nedenle depremde ölen insanların ölümleri % 37 oranında kabul edilmiştir. Burada denekler çarpık kentleşmenin ölüm nedeni olduğunu belirtmek suretiyle de sebep-sonuç ilişkisi vurgulanmıştır. Bu ise vakıaya yönelik bir tespit olup Ehl-i Sünnet görüşüne paralel olarak görünmektedir.
Daha özel anlamda Ehl-i Sünnet’in görüşü olan, deprem sonucu ölenler için, “bu doğal felaket olmasaydı yine ölürler miydi”, sorusu karşısında, “ölüp ölmeyecekleri bilinmezdi” şeklindeki bir cevap ise, büyük çoğunluğu Ehl-i Sünnet olan Sakarya halkının bilinçli bir kesimini temsil etmektedir.
Anket verileri, halkın bazı konularda sıkı bir kadercilik sergileyerek, Cebri bir anlayışı yansıttıkları, bazı konularda da akli çıkarımlardan hareketle Mu’tezili bir anlayışa sahip olduklarını göstermektedir. (Abdülhamid 1994:238-241, Gülmez 2008:82-90, Karadeniz 1992:24-25)
Nitekim “İnsan kendi kaderini değiştirebilir mi? sorusuna Kısmen ve bazen değiştirebilir” şeklinde cevap verenlerin oranı %42,2’dir. Bu düz anlamda ciddi bir akılcılık göstergesi olmakla birlikte, “Gelecek Allah’ın elindedir” tarzı bir soruya da % 87 gibi yüksek bir oran çıkmıştır. Bu soruya verilen cevaplar ile bir önceki soruya verilen yanıtlar, bir çelişki gibi görünmekle birlikte, halkımızın doğrudan kişisel eylemlerinde kendi yetkilerini, genel anlamda ise ilahi iradeyi dikkate aldıkları kanaatindeyiz.
Bu ve benzeri sorulara verilen bazı cevaplar, halkın kader konusunun zihinlerinde belirginleşmediğini göstermektedir. Ancak inanç bağlamında kendilerinin sağlam bir kader anlayışına sahip olduklarını ileri sürmüş olsalar da, bu daha çok inanç bazında olduğu kanaatindeyiz. İnancın şekli konusunda yeterli bilgiyi edinemedikleri ve kader inancının yalın bir formuna sahip oldukları anlaşılmaktadır” ifadeleri yer aldı.
Kaynak: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/179890