Sakarya Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri, Elazığ ve Malatya’da meydana gelen depremler ile ilgili hasar ön değerlendirme raporunu açıkladı. Raporda ‘yeni binalarda bu büyüklükteki bir deprem için meydana gelebilecek hasar düzeyleri asla kabul edilemez olarak bilinmelidir‘ denildi.
SAÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Erkan Çelebi, Dr. Öğr. Üyesi Zeki Özcan, Dr. Öğr. Üyesi Necati Mert, Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Yaman, Prof. Dr. Kemalettin Yılmaz ve Doç. Dr. Ertan Bol, 24 Ocak 2020 tarihinde Elazığ ve Malatya’da meydana gelen depremler ile ilgili 29-31 Ocak 2020 tarihlerinde Elazığ ilinde, Mustafapaşa, Sürsürü ve Abdullahpaşa mahalleleri ile depremin merkez üssü olan Sivrice ilçesinde betonarme ve yığma yapılarda incelemeler yaptı.
İncelenen binalarda sıklıkla yapısal hasarlar gözlemleyen ekip, gözlemlerini şu şekilde açıkladı:
“Abdullahpaşa Mahallesinde incelenen kooperatif blokları bodrum +5 kat olarak inşa edilmiştir. Birbirilerinden dilatasyon derzi ile ayrılan ikiz bloklar olarak düzenlenmiştir. İncelenen kooperatif blokları mimari ve kullanılan yapı malzemeleri açısından bölgedeki yapı stokunu tam olarak yansıtmaktadır. Bloklar betonarme kolon-kiriş-döşemelerle oluşturulan taşıyıcı sistem ve yatay delikli tuğla ile bölme duvarları inşa edilmiştir. Betonarme kirişlerde eğilme çatlakları yaygın olarak gözlenmektedir. Bodrum katlarda özellikle sıvasız olan taşıyıcı elemanlardaki fazla miktardaki boşluklar, beton yerleştirme ve bakımlarının özensiz yapıldığını açıkça göstermektedir. Yatay delikli tuğla ile inşa edilen bölme duvarların ise 45 derece açı ile betonarme yapılarda uygulanan kapalı çıkmalar ve kirişlerin kolonlara dışmerkez bağlanması sonucu yapısal hasarların arttığı, yapısal olmayan duvar hasarlarının da ileri seviyelere ulaştığı ve kısmi yıkılmaların olduğu yaygın olarak görülmektedir.
Betonarme yapılarda tuğla bölme duvarlarında görülen yaygın kesme çatlaklarının nedeni olarak betonarme elemanların boyutlarına ve malzeme kalitesine bağlı olarak aşırı yer değiştirme yapmış olması olarak değerlendirilmiştir. Betonarme binaların çoğunun, taş duvarlı ve betonarme çevre perdeli bodrumlu olarak inşa edilmesi yapının deprem davranışına olumlu yönde katkı sağlamıştır. Ortaya çıkan kayma çatlakları ve duvar düzlemi dışına hareket eden ve kısmen göçen duvar hasarları yoğun olarak gözlenmiştir.
Betonarme elemanlarda kullanılan, betonun hazırlanmasında uygun olmayan iri agregalı dere çakıllarının kullanıldığı, betonun yerleştirilmesinde de problemler görüldüğü, buna bağlı olarak aderansın sağlanamadığı ve korozyonun ileri seviyelere ulaştığı belirlenmiştir. Donatı işçiliğinde de zayıflıklar göze çarpmaktadır. Etriye aralıklarının 25-30 cm olarak düzenlendiği, etriye kancalarının 90 derece yapıldığı ve boyuna donatıları tam sarmayan etriyelerin kullanıldığı görülmüştür. Betonarme kolon ve kirişlerin elektrik, su ve kalorifer tesisatçıları tarafından tesisat yerleştirmek amacı ile tahrip edildiği yaygın olarak gözlenmiştir.
Dolu harman tuğlası ile yığma tarzda inşa edilen 3-4 katlı yapıların betonarme yapılara göre daha az hasar görerek depremi başarı ile atlattığı gözlenmiştir. 50-60 yıllık yığma yapılardaki yapım tekniği ve işçilik kalitesi dikkat çekicidir. Bu bölgenin en büyük talihi ‘deprem yönetmeliğinin’ ön gördüğü ‘tasarım depremiyle’ karşılaşmamış olmasıdır. Ancak, tasarım depreminin öngördüğü yer ivmesinin yarısı kadar bir sarsıntıyla bu derece bir hasarın ve yıkımın bu bölgede oluşmaması beklenirdi.
Bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak malzeme kalitesinin artması, deprem yönetmeliğinin iyileştirilmesi ve denetimin atması binaların daha güvenli olması sonucunu doğurmuştur. Buna mukabil yeni binalarda bu büyüklükteki bir deprem için meydana gelebilecek hasar düzeyleri asla kabul edilemez olarak bilinmelidir.”